.jpg)
Arda Denkel: 6 Temmuz 1949, Ankara-----21 Mayıs 2000, İstanbul

Memet Baydur: 9 Ağustos 1951, Ankara------24 Kasım 2001, İstanbul
Hayat iki tarih arasındaki çizgi. Bazen bu çizgiler kesişiyor, bazen de kesişmeden unutuluyor. Ve bunu hiç kimse bilmiyor.
Sene 1987, Boğaziçi Üniversitesinde okumaya başladım. Bir sene ne yazık ki psikoloji okuduktan
sonra ikinci sene o zamanlar “Kamu Yönetimi” diye adlandırılan sonradan ortam
uygun olunca “Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler” denilen bölüme transfer
oldum. Ama ne Psikoloji de ne de Siyaset
Bilimindeydi gönlüm. Felsefe dersleri
almaya başladım. Önce Yalçın Koç, sonra
Zeynep Davran, ve Arda Denkel. Arda ile
yakınlaştık hoca öğrenci ilişkisini en iyi idare eden profesör o idi. O yıllarda Caddebostan da dedem ve nenemin
eski evinde oturuyorduk, Arda da Etemefendi caddesinde oturuyordu. İkinci köprü
açılmıştı 1986 da, ve köprünün ayağından hemen Boğaziçi Üniversitesi’ne çıkan
toprak bir yol vardı (şimdi ki Etiler çıkışı).
O yüzden okula servis ile gitmek çok kolaydı. Bir çok sabah Arda ile durakta buluşup
beraber giderdik. Aslında buluşma değil
de karşılaşma idi. Ben bazen erken
giderdim Arda ile konuşabilmek için. Ama
genelde her dönem ondan bir ders aldığım için bu fazla zor olmazdı. Sonunda analitik felsefeyi, felsefe değil
bilim uzantısı olmaya özenen bir disiplin olarak algılayıp kıta felsefesi
okusam da, o zamanlar Arda’yı örnek alırdım.
Hatta onun deri Oxford’da mezun olunca aldığı çantasına benzer bir
uydurma çanta da edinmiştim. Sabahları
Arda’yı görüp konuşmak beni bilgili ve mutlu ederdi. O zamanlar yatak odamda tam yatağımın
karşısında Che Guevara’nın bir karakalem portresi asılıydı. Bu portreyi dedem Ferit Celâl Güven, abim
Murat’a vermiş, Murat Türkiye’den ayrılınca da bana kalmıştı. Her sabah önce Che’yi ardından da Arda’yı
görürdüm.
Felsefe doktorası için ABD ye geldim.
Arda Denkel kıta felsefesini tercih etmeme rağmen bana tavsiye mektubu
yazmaya devam etmiş ve yazışıp yaz aylarında da görüşürdük. ABD’ye geldikten 4 sene sonra, 1996 senesinde
Georgetown da organize edilen Fenomenoloji ve Varoluşçu Felsefe Derneğinin (Society
for Phenomenology and Existential Society) yıllık toplantısı için Washington
D.C.’de Georgetown şehrine gitmiştim. O
aralar kuzenim Memet Baydur, eşi Melek Sina Baydur’un dışişlerin bakanlığındaki
görevi dolayısıyla Washington D.C. yakınlarında Virginia eyaletinin McLean
şehrinde oturuyordu. Konferans sırasında
Memet’in evinde kaldım. İlk günden sonra
da konferansa gitmeyi bırakıp sabah akşam Memet ile konuşmayı sürdürdük. Memet bütün gece yazar, gündüz de oğlu Yunus
ve eşi Sina işe gidince uyurdu o zamanlar.
Bana gecelerini ayırıp konuşabilmemizi önemli bir ayrıcalık olarak
görmüştüm. Tiyatro, felsefe, edebiyat,
babalar, ölüm derken söz geçmişe, Ankara’ya geldi. Memet bana Arda Denkel ile Ankara’dan arkadaş
olduklarını, ve benim tanıdığım analitik felsefeci Arda’nın geçmişte Marxist
olduğunu ve Che Guevara’yı çok sevdiğini söyledi. Ve hatta Arda Che Guevara’nın bir portresini Memet’e
vermiş. O da bu resmi dedeme verdiğini
söyledi. Bu ilginç tesadüf beni çok
etkiledi. Hemen Arda’ya yazdım, o da
bana kaderin ne kadar büyüleyici olduğunu söyledi.
Tabii benim aslında bu tesadüften daha da etkilenmemin nedeni, ne Memet’i
ne Arda’yı bir daha görememiş olmamdır.
Biri 2000 diğeri 2001 yılında, 18 ay arayla, vefat ettiler. İkiside 50 yaşındaydılar ve hayatlarının en
verimli dönemlerindeydiler. İkiside
Ankara’da doğup İstanbul’da öldüler. İkisinin
hayatı, Arda’nın portresi, Che Guevara, dedem, felsefe ile birleşti, hayatlarının
çizgileri kesişti benim için. Eğer o
akşam, konferans’a gidipte Memet ile konuşmasaydım, belki de bu bağlantıdan hiç
bir zaman haberim olmayacaktı. Bu ben de
aslında hayatta bir çok böyle bağlantıyı kaçırmış olabileceğimiz düşüncesini
doğurdu. Hayatımızı nasıl sıradanlıkla
geçiriyoruz, nasıl sadece anlamsız değil aynı zamanda da önemsiz sıkıntılarla
uğraşıyoruz? Memet ve Arda yoklar artık,
bir gün hiç kimse bilmeyecek onları, onları tanıyan hiç kimse kalmayacak
yaşayan, ama yazmak, ancak yazmak onların izlerini taşıyacak, onların
yazdıkları, ve bizim onlara yazmamız.
Memet Baydur, Arda Denkel yaşadıkça tekrar tekrar okumak ve
yazmak...Hatırlıyorum...
